Güvenen ve güvenilen insan olabilmek

Allah’ın, insanlara doğru yolu göstermek üzere, insanlar arasından seçerek görevlendirdiği peygamberlerin hayatı incelendiği zaman iki özelliğin, dürüstlük ve güvenilir olmanın ne kadar önem taşıdığı anlaşılacaktır. Peygamberlerde bulunması gerekli beş özellik vardır. Bunlar: Sıdık, doğru ve dürüst olmak. Emanet, güvenilir olmaktır. Görülüyor ki, peygamberlerde bulunması gerekli beş özellikten birisi doğruluk ve dürüstlük, diğeri de güvenilirliktir. İnsanı çevresi ve içinde bulunduğu toplum hangi özelliği sebebiyle güvenilir olarak tanır? Bunun cevabını da yine Peygamberimizin hayatında bulmamız mümkündür. Çünkü o, bir defa olsun yalan konuşmadığı, verdiği sözü tuttuğu, kimseyi aldatmadığı, kimseye haksızlık yapmadığı ve kimseyi kırmadığı çevresince çok iyi bilindiği için “el-Emin — güvenilir” olarak tanınmıştı.

Toplumda güven duygusu büyük önem taşır. Bu duygunun toplum fertleri arasında bulunmaması, toplumun birlik ve beraberliğini etkiler. Bu özelliği kaybeden milletin varlığı çöker, huzuru bozulur. Kendilerine kamu görev ve sorumluluğu verilecek olan kimselerde aranacak özelliklerin

başında onların dürüst ve güvenilir olmaları gelir.

“İman edip de imanlarına hiçbir zulüm bulaştırmayanlar var ya; işte onlara eman ve güven vardır. Onlar, doğru yolda olanlardır.”

(En’âm, 6/82)

“Emanete riayet etmeyen kimsenin imanı kemale ermez. Ahde vefa göstermeyen kimse de kâmil anlamda dindar olamaz.”

(İbn Hanbel, III, 134)

Rabbimiz, kainatı yoktan var etmiş, güven ve huzur dolu bir hayat kurması için varlık âlemini insana emanet etmiştir. Ayet-i kerimede güvenli bir dünya tesis etmemizin iki şartı olduğu beyan edilmektedir. Birinci şart, imandır. Allah’a ve Resulüne iman etmeden, mümin olmadan doğru yola erişilemez. Emaneti koruyup güvenilir bir insan olmadan da imanın hakikatine erilemez. Eman olmazsa iman olmaz, İslam yaşanamaz, denmektedir.

Emniyetli bir dünya inşa etmenin ikinci şartı ise imanımıza hiçbir şekilde zulmü, şirki bulaştırmamaktır. Adaleti şiar edinmek, haksızlığa göz yummamaktır. Yeryüzünün, hayatın, Allah’ın nimetlerinin ve çevremizdeki her bir insanın birer emanet olduğunu akıldan çıkarmamaktır.

Güven; inançtan, imandan, ihlastan beslenir ve yüreğe yerleşir. Kalbimizde eman oluşturmadan ne kadar dış güvenlik tedbirleri alsak da evlerimizin, çarşılarımızın, okullarımızın emniyetini sağlayamayız. Gönül evimizin güvenliğini sağlama almadan, mahallemizin, şehrimizin, ülkemizin güvenliğini koruyamayız.

Mümin, önce Rabbine güvenir, ne zaman sarsılmaz bir güven kaynağı arasa, “esenlik veren ve emniyet ihsan eden” Yaratıcısına sığınır. Sonra bu iman sayesinde kendine güveni gelişir, çevresine güven aşılayan, dürüst ve merhametli bir insan haline gelir. İman güvendir. Mümin güvenen ve güvenilendir. Rabbine, kitabına, Peygamberine güvenmeyen bir insan, kendine nasıl güvenebilir? Kendine güveni olmayana kim güvenebilir ki?

Bütün peygamberler insanlığı imana davet etmiştir. Onlar yeryüzünü bir eman yurduna dönüştürmek için nice zorluklara, çetin imtihanlara katlanmışlardır. Her peygamber, emanı önce kendi kalbinde, kendi hayatında bizzat yaşamıştır.

“Rabbim! senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Ben gerçekten nefsine zulmedenlerden oldum.” Enbiyâ, 21/87 diye yakaran Hz. Yunus (a.s.), karanlık denizlerde balığın karnında güvendeydi..

İbrahim Halilullah, tevhid uğruna atıldığı ateşte Allah’ın himayesiyle selamete ve güvene kavuşmuştu. O, oğlu İsmail’le birlikte Kâbe’nin temellerini yükseltirken “Rabbim! Burayı güvenli bir belde yap!” (Bakara, 2/126) diyerek Rabbinden öncelikle güven niyaz etmişti.

Hz. Yusuf (a.s.), kardeşleri tarafından kuyuya atıldığında, iffetine iftira edildiğinde hep Rabbine güvenmişti. Babası Hz. Yakup (a.s.) ve annesi yanına geldiklerinde, “Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!” (Yusuf, 12/99) diyerek onları bağrına basmıştı. Hz. Musa ise, Allah’ın yardımı ve muhafazasıyla Firavun’un yanında güvende büyümüştü.

Hayatı tevhid ve tebliğ yolunda meşakkatlere göğüs gererek geçen Sevgili Peygamberimiz de hicret esnasında Sevr Mağarasında Allah’ın emanına sığınmıştı. Mağaranın ıssızlığında Sadık dostu Ebu Bekir’e “Üzülme! Endişelenme! Zira Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe, 9/40) diyerek güven telkin etmişti.

O, dostun da düşmanın da, yakının da uzağın da kendisine güven duydukları ‘Muhammedü’l Emin’di. Elinden, dilinden, halinden, gönlünden kimsenin zarar görmediği dürüst, temiz, mütevazı insandı.

Müminler olarak bize düşen, peygamberler zincirini örnek almak, Sevgili Peygamberimizin ahlakıyla bezenmek, emin peygamberin emin ümmeti olmaktır. Unutmayalım ki, güvenilir olmanın şartı imana ve Rabbimizin emanetlerine sahip çıkmaktan geçer. Ama insan emanete hıyanet ederse, huzur da, güven de yok olur. İnsan emin oldukça, haneler emin olur. İnsan emin oldukça beldeler emin olur. İnsan emin oldukça, ülkeler emin olur. Yüreğimizdeki iman ve güven, kâinatın, tabiatın, dünyamızın emin bir yer olmasının teminatıdır.

Resûl-i Ekrem (s.a.s), Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri olan hilali gördüğünde “Allah’ım! Bu hilal, üzerimize bereket, iman, esenlik, güven ve emniyet getirsin.” (Tirmizî, Deavât, 50) şeklinde dua etmiştir. (DİB Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Hutbe, 21.04.2017)

“Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey bulunursa (onu bırakıncaya kadar) kendisinde nifaktan bir özellik var demektir. (Bunlar:) Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, vadederse vaadinden döner. Bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır.”

(Müslim, İman, 25)

İşte Peygamberimiz, kişinin güvenirliliğini ortadan kaldıran davranışları böyle özetliyor. Güvenilir olmak peygamberlerin özelliklerinden olmakla, peygamberlere inanan ve son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (sas)’in izinden giden biz müminlerin de benimsemesi gereken önemli bir haslet olmalıdır. Bu haslete sahip olanları Allah Teala sevdiği gibi insanlar da sever ve takdir eder. Güvenilmeyen insanın Allah katında bir değeri olmadığı gibi insanlar yanında da bir değeri olmaz.

Mümin, kâinattaki her varlıkla güven ilişkisi kurar; her işinde selâm ve barış dili kullanır. Allah’ın selamını veren Müslüman, adeta bulunduğu yerde sözleriyle ve davranışlarıyla huzurun teminatı olur. Can yakmaz, gönül yıkmaz, kimseyi hakir görmez, kimsenin onur ve haysiyetini zedelemez, kaba ve kırıcı konuşmaz.

“Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (yani İslam'a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”

(Bakara, 2/208)

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar İhsan Açık - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Sizce Sakarya'daki en başarılı belediye hangisi?
Tüm anketler