Hiçbir Yüz Güzel Değil Senin Yüzünden

Yüksek Sadakat’in bu şarkısını çok severim.

Esasta iki anlamı vardır başlıktaki cümlenin… Biri kıyaslama gibidir. Senin yüzün, başka herkesinkinden güzeldir anlamında. Diğer anlamı ağır sitem içerir. Sen sebep oldun, artık hiç kimseyi beğenmiyorum anlamındadır.

Fakat karar veremem! İçerdiği anlam; negatif midir yoksa pozitif midir? Siz karar verin, gitsin!

On beş yaşlarındayken (30 sene önce) bu şehir çok güzeldi. Çarşının göbeğinde oturuyordum. Son yıllarda Suriyelilerin “kapattığı” mahallede… Atatürk Bulvarı’na (bisikletimle) bazen Şekerci Güngör’ün dükkanının köşesinden bazen de Konak Pastanesi’nin yanındaki pasajın içinde çıkardım. Bayraktar Market vardı. Saruhanoğlu Eczanesi, Hürriyet Fırını… Adını şimdi unuttuğum renkli manav… Annemim elime tutuşturduğu pusulaya göre alışveriş yapardım.

Bulvar boyunca asfaltın üstünde, bisikletin tepesinde gider, Yapı Kredi Bankasının önünde U çekerek karşı tarafa geçerdim. Tanyeri’ne uğrar, rulo şeklinde kırmızı kâğıda sarılı, içinde on adet çikolata olan paketlerden alırdım.

Yollar benimdi, şehir de benimdi. Depremde yaşadığı büyük travmayı yirmi sene geçmesine rağmen hala üstünden atamayan Adapazarı… Oysa ne güzel bir sloganımız vardı ilk zamanlar: “Adapazarı’nı seviyorum, terk etmiyorum!”

Gitmedik, yirmi sene çabaladık ama yine de başaramadık.

Bulvarımıza, Kapalı Çarşımıza, Çark Caddemize, Şafak Sokağımıza, İstasyon Caddemize, Yeni Camimize, Uzun Çarşımıza, Çıracılar’a, Bankalar Caddemize, Kent Meydanımıza, Karaağaç Dibine ve tabii Ankara Caddemize sahip çıkamadık.

Elbette buralar hala yerinde duruyor ama ne eskiyi hatırlatıyor ne de modern bir çağın özeliklerini yansıtıyor. Gelenekçi desen; değil, modern desen; hiç değil! Hibrit bir şekilde kaosa teslim kendi kendine yaşamaya devam ediyor.

Neden böyle olduğunu geçen hafta anladım: Atalarımızın zamanında kurduğu sisteme uymadığımız için böyle oldu. Biz, şehre uygun yaşamayı ve kültürel bir miras gibi öncekilerin yaptıklarını sahiplenmeyi beceremedik.

O yüzden 50. Yıl anıtımız artık yok! Havuzlarımız kurudu. Çeşmemiz sökülüp atıldı. Üzerindeki treni veya iş makinelerini yakından görebilmek için can attığımız takları yıkıp geçtiler.

Sesimizi çıkaramadık. Sonra Valiliğimizi, Askerlik Şubemizi alıp götürdüler… Kılımızı kıpırdatmadık.

Sonunda Atatürk Bulvar’ı öldü! Biz büyüdük ama şehrin kalbi durdu!

“Bu şehrin bir Ulu Camisi bile yok!” şeklinde yazmıştım bir ara. Oysa bu şehrin caddelerinde musluğundan bedava su içebileceğimiz bir çeşme bile yok! Sayın BB Başkanı bence buradan başlamalıdır. Biri Atatürk Bulvarı’na diğeri Çark’a, Adapazarı’nı temsil eden birer hayrat çeşme yaptırmalıdır.

Sonra da Adapazarı’nın en ortasında bir yere etrafında güvercinlere yem verebileceğimiz, Kahramanlarımıza saygımızı gösteren büyük bir anıt!

Yüksek mi? Sadakat mi? Nerdeeee…

Şarkı güzel. Pozitif mi, negatif mi bilmiyorum. Ama yine de dinledikçe hüzünleniyorum. Özellikle gençler söylediği zaman: “Haydi kalk gidelim bu şehirden, gün doğarken ya da güneş batarken!”

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Serdar Çakan - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Sizce Sakarya'daki en başarılı belediye hangisi?
Tüm anketler