Daha önceki yazılarımda; geldiğimiz noktada, değişen ve gelişen dünyada çevremizde meydana gelen olayları ortaya çıkan yeni olguları geçmişin siyasi tortusu ve referansları üzerinden geliştirdiğimiz bakış açıları ile ele alarak bir yere varamayacağımızı izaha çalışmıştım.
Çünkü geçmişte bu şekilde bir yere varamamış, bu ülkenin insanının canına malına, kin ve nefretlerine bölünmesine yıllarına mal olacak olan sürü tatsız olayı birlikte yaşamış ve faturasını millet olarak birlikte ödemiştik. Türk insanı geçmişte bu tecrübeyi yaşadığı halde bugün hala neden gereken dersleri çıkaramaz anlamakta zorluk çekiyoruz.
Bu nedenle geldiğimiz noktada değişen, gelişen dünyayı gözlemleyerek yeni ve farklı bakış açıları elde ederek kendimizi geliştirmenin ve güncellemenin mutlak bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu dünyada aslolan bilgiye ulaşmak değil onu süzecek yeterliliğe ve entelektüel düzeye ihtiyaç olmasıdır.
Bir şehrin rekabet halinde olan iki büyük mahallesini düşünün.
Her mahallenin kendi çıkarından başka hiçbir şeyi gözü görmeyen arsızı, hırsızı, okumuş cahili ve kendini uyanık gören bir sürü “Şark Kurnazı” (Kısa vadeli çıkarlarını düşünürken uzun vadedekinin farkına varamayan) vardır.
Zamanla beriki mahalle sakinleri öteki mahalledekilerin tamamını karalamak ve kendi mahallelerindeki safları sıkılaştırmak için o mahallenin arsızını, hırsızı üzerinden o mahalleyi yargılamaya girişir. Öteki mahalle de kendi saflarını sıkılaştırmak için durumdan vazife çıkarıp aynı yöntemle beriki mahallenin arsızı, hırsızı üzerinden o mahalleyi karalamaya girişir.
Gelin görün ki her iki mahallenin sessiz çoğunlukları tarafından adımız çıkmasın, öteki mahalleye rezil olmayalım diye görmezden gelinen kendi mahallelerindeki bu topluluklar zamanla her iki mahallede de gücü ve kontrolü ele geçirmeye başlarlar.
Aynı şehirde yaşayan, kız alıp vermiş, akraba olmuş, ortak kaderi paylaşmış gelecekte de birlikte yaşama azminde olan bu iki mahallenin sessiz toplulukları bu gruplar kontrolü ele geçirirken gerekli tedbirleri almadıkları, zamanında seslerini yükseltip gerekeni yapmadıkları için kaderlerinin makus talih haline dönüşmesine zemin hazırlamışlardır.
Bundan daha elim ve vahim olmak üzere şehrin iki mahallesinde bulunan “Şark Kurnazları” ile bu sessiz çoğunluğun dışarıda veya içerideki birileri tarafından aynı kavanozun içine koyulup sallandıklarının farkında olmamalarıdır.
Durumu bir alıntı ile biraz daha açmaya çalışacağım.
Gidin bir çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan bildiğimiz siyah 10 karıncayı alın ve bunların hepsini, bildiğimiz bir cam bir kavanozun içine koyun.
İlk başlarda hiçbir şey olmayacaktır. Daha sonra kavanozu elinize alın ve şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kaos ortamının ortaya çıktığını göreceksiniz.
Kırmızı karıncalar bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken, siyah karıncalar da kaosun nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir.
Oysa çok iyi bildiğiniz üzere kaosun nedeni sizin ellerinizdir.
O nedenle günümüzde: basın yayın yoluyla, sosyal medya aracılığı ile dedikodu gazetesi ile bize yansıyanlar ve dayatılanlar üzerinden sonuç çıkarıp karar vermeden önce kavanozun içinde olduğunuzu varsayarak kendinize hep şu soruyu sorun lütfen ;
Kavanozu sallayan kim?
Kavanozu sallayanı biliyoruz ama kısa vadeli çıkarlarını düşünenlere anlatamıyoruz.