İnsanın değeri ve değerlerin insanı

“Garip değil mi? Ulaşamayacağın kadar yüksekte sandığın kişiler, aslında eğilemeyeceğin kadar alçaktadır.” - Sigmund Freud

Belki bu sözü buraya almam size tuhaf gelebilir çünkü ismi geçen şahsı bir din karşıtı olarak biliyoruz. Öncelikle yanlışın içinde de olsa bir kişi doğru şeyler ortaya koyabilir, ben bu durumda sözü alıyor ve kimin söylediğini es geçiyorum. İkincisi ise onun karşı olduğu din (religion) bizim bildiğimiz ya da gerçek anlamdaki İslam’ı içermez. Onların tanıdığı Hıristiyanlık ve Yahudilik, içine batıl düşenceler karışmış hurafelerden oluşan dinlerdir özellikle de Hıristiyanlık. Yani bu dinler tahrif edilmişlerdir. İslam tahrif edilmemiş halde karşısına çıksaydı belki o karşıtlığı olmazdı. Gerçi günümüzde bir kısım Müslümanlar da bazı etkiler altında kalarak aynı yanlışa (yani hurafelere) düşüyorlar ama önümüzde sağlama yapmak adına sağlam kaynaklarımız var, çok şükür. Bundan sonra da her daim isteyenler için olacak çünkü Rabbimin kitabında sözü var: “Şüphesiz o zikri biz indirdik ve biz koruyacağız.”

“Biz insanı en güzel bir surette yarattık” diyor kitap, bu onun iyilik, güzellik ve doğruluk potansiyelini ifade eder. Böylece insan bu davranışları sergilediğinde fıtratı ile uyum halinde bir hayatı sürdürmüş olur ve gerçek mutluluk budur.“Sonra onu aşağılar aşağısına çevirdik” deniyor, bu onun kötülük potansiyelini belirtir ve bu onun tabi olacağı sınavın bir gereğidir. Şayet kötü davranışlar öne çıkarsa fıtratı ile uyumsuz olan hayatı onu mutsuz edecektir. Eğer mutsuzluğunun sebebini bulamazsa kendine başka yollar arayacaktır ancak bu yollar genelde bataklık gibidir. Yani uzaktan hoş görünür ama sonrasında içine debelenip durur ve bir türlü istikrar kazanamaz.“Ancak iman edip salih ameller ortaya koyanlar müstesnadır” denilerek de sınavın nasıl kazanılacağı gösteriliyor insanlığa. Buradaki iman kavramını basit bir ‘inandık işte’ şeklinde anlamamamız gerekiyor yoksa boşa kürek çekmiş oluruz yine kitabın ifadesi ile (habitat a’maluhum). Şimdi bu bağlamda insan değerli bir varlıktır ancak bunu değerlerini ortaya koyan bir söz ve eylem birlikteliğine dönüştürmelidir. Aksi halde ilk zamanlardaki vazomuza altlık görevi yapan bilgisayarlara döner iş. Bilenler bilir, paramız var ve alalım havamız da olsun, derlerdi sonradan görme zenginler.

Konu salih amellere gelince durum çetin bir hal alır. Bu durumda bize yol gösterecek olan ilk şey kavramın kelime anlamıdır. Barışçıl eylem veya ifsat edici olmayan bilakis ıslah edici davranışlar olarak çevirebiliriz dilimize. Ancak buradaki sorun neyin ıslah edici, barışçıl olduğu konusudur ve insanlar burada muhtelif görüşlere sahiptirler. Önce ne yapacaklarını tartışırken belki bir noktaya gelirler. Sonra kime karşı yapacakları konusunda anlaşamazlar çünkü onlar her insanı buna layık görmezler. Kiminin baktığı rengidir insanların, kimi de ülkesine, ırkına bakar. Hatta kılığı ve kıyafetini de ölçü alanlar çoktur. Ayrıcı bilumum kıytırık meseleler bu ayrımın sebebidir. Ayrımlar problemli olunca eylemler de problemli olur ve hatta kendi savaşımlarının barış için olduğunu söylerler. Karşı taraf ise ağzı ile kuş tutsa onları inandıramaz. Tam bir kurtla kuzu hikâyesi yani: Kurt nehrin yukarısında kuzu ise aşağıda su içmektedir. Kurt kuzuya ‘suyumu bulandırıyorsun’ diye kızar. Kuzu ‘aman efendim, siz yukarıda ben aşağıdayım, bu nasıl olur?’ diye cevap verir. Kurt bu sefer ‘sen geçen yıl benim yavrularıma sataşmışsın’ diye yüklenir. Kuzu ‘aman efendim, ben bu yılın yavrusuyum’ diye cevap verir. Kurt son sözünü söyler: E senin dilin çok uzamış. Sonrası malum.

Aslında sorunun kaynağı şudur, bazıları doğruluğun, iyiliğin, güzelliğin ve faydalı olanın tespitinde sadece kendi zanlarını esas alırlar. Yani kendi zanları dışında bir şeyi asla kabul etmezler. Böylece yeryüzü bir savaş alanına döner. Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve neredeyse üçüncüsü yolda çünkü kendi yanlışlarını, kendi çıkarlarını koruma peşindeler. Bu bağlamda da her şeyi kullanırlar ve neredeyse hiç kuralları yoktur. Öncelikli kuralları bütün kaynakların onların elinden geçmesidir. Buna mani olacak her engeli de bir şekilde bertaraf ederler. Mel Gibson’un yeryüzündeki asıl tehlikenin ne olduğunu açıkladığı sözlerini nasıl geri aldırdıkları herkesin malumu.

Bugün Filistin’de yapılanları düşündüğümüzde her aklıselim insanın kötülüğü gördüğünü biliriz ama istisnalar hariç (Rachel Corrie) kimse karşı çıkamaz. Üstelik mağdurları suçlu bile ilan ederler. Durum bir nevi şuna benzer (ayağına basılan biri): Ayağıma bastın veya ayağımı senin ayağının altından çekmediğim için özür dilerim. Özür diletirler çünkü Müslümanların çoğunluğu hakkın ve haklının yanında değildir. Önemli bir kısmı da lafla peynir gemisi yürütürler. Gerçekte yürüttüklerinde ise (Mavi Marmara) neler olduğu hafızalarımızda, tabii ki balık hafızalı değilseniz. Zaten onlar Doğu Türkistan’da da iyi sınav verememişlerdi. Bu yüzden notları çok düşüktür. Şayet Allah bizi bir kurtarma sınavına tabi tutmazsa vay halimize!

Sözün sonunda şunları söylemek lazım, herkesin değerleri olmalı yani altın kuralları olmalı, her zaman ve her yerde geçerli kurallardır bunlar. Değerleri hiç düşmez. Yoksa potansiyel değerinize güveniyorsanız yanılırsınız. Bizden söylemesi.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Mehmet Tarakçı - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Sizce Sakarya'daki en başarılı belediye hangisi?
Tüm anketler