BİR GÖÇ HİKAYESİ-7 (SON)

Kapının eşiğinde olanca heybetiyle sorusuna cevap bekleyen Arslan Bey, oğlundan bir cevap alamayınca bu kez Dereköy semalarında yankılanan şiddetli sesiyle;

-Neden geldin ULANN!! diye tekrar sordu.

Süleyman Ahmet;

-Geldim işte, diyebildi, cılız bir sesle ve başını öne eğerek.

Herkes içeri girmiş dışarıda sadece o ve babası kalmıştı. Uzun bir sessizlikten sonra Arslan Bey biraz daha sakın bir sesle;

-Burada çok yalnız kaldım. Tek başıma metrelerce yüksek ağaçları devirdim. Onları budadım, böldüm, parçaladım. Köklerini çıkardım, taşıdım. Kaç defa kütüklerin altında kaldım. Uzun kış gecelerinde yalnız başıma ağladım.

Sesi titremeye ve ayni zamanda yükselmeye başladı.

-Ben... Bennn!! Ben 12 yıldır burada tek başıma yetim gibi çalıştım. Burada eşkıyalar Hızır’ımı katletti. Nuri’mi askerdeyken kaybettim. Günlerce bir ağacın altında yattım. Karıncalar içinde uyandım. Sen ne yaptın? Sana haberler gönderdim. Sana mektuplar yazdım. İhtiyacım var dedim, yalvardım,

diye devam etti ve sesini daha da yükselterek,

-Madem benim ihtiyacım olduğu zaman gelmedin, şimdi de gelmeseydin. Gelme zaten. İstemiyorum seni burada. Hangi cehenneme gidiyorsan git. Benim oğlum değilsin. Ne istiyorsan yap. Ama...Amaaa!! Gözüm görmesin seni... Gözüm görmesin seniiii!! Defol git... Defoool gitt!!.,

dedikten sonra fındık dalları arasında gözden kayboldu.

 Ahmet başını iki elinin arasına aldı. Dizlerinin bağı çözülmüştü. Bir süre daha  orada hareketsiz kaldı. Sonra gözlerindeki yaşları sildi.

Artık yol ayırımına gelmişti. Ya babasına yalvaracak veya başka diyarlara gidecekti. Ama bu ikinci yol için ne parası ne de gücü kalmıştı artık.

Soğuk Dereköy deresinde, abdestini alıp ikindi namazına durdu. Selam verdi sağına, soluna ve yavaşça ellerini semaya açtı.

-Allah’ım bana doğru olanı göster, bana doğruyu yapmayı nasip et...

Bu düşüncelerle, çok daha önceden Karatavuk ve Açmabaşı köylerine göç etmiş olan bazı tanıdıklarının yanına gitmek için yola koyuldu. Hanımını ve çocuklarını, babasının evine bırakmıştı. Arslan Bey’in yeni karısı Feride Hanım bir kaç günlüğüne kalabilmeleri için kocasını ikna etmişti.

Süleyman Ahmet’in işe ihtiyacı vardı. Açmabaşı köyündeki yakınlarına durumunu izah etti. İşten bol ne vardı ki? Orman açmak o yılların en gözde işiydi.

Süleyman Ahmet’i aylarca deliler gibi çalıştırdılar. Şikayetçi değildi. Zaten çok çalışkan bir adamdı. İş bitip akşam olduğunda çalışanlar kahveye gider saatlerce vakit öldürürlerdi. O, yatsı namazından sonra bir kaç sigara içer ve uykuya dalardı.

Bir yıl sonra Açmabaşı köyünden Arslan Bey’i tanıyanlar ziyarete geldiler. Oğlu için insaf dilediler. Yalvardılar, yakardılar. İçlerinden biri çok eski arkadaşıydı. Dereköy’e İlk geldiği zamanlarda  Arslan Bey’e çok yardımı dokunmuş, aralarında yıllar sürecek bir dostluk başlamıştı. En küçük oğlu Hızır’ı bir eşkiya bıçaklayarak öldürdüğü zaman bu dostu hep yanında durmuş ve destek olmuştu.

Aslında dört oğlundan iki tanesi olan Nuri, Hızır gelmişti onunla beraber Hemşin’den. Nuri Dereköy’e geldikten hemen sonra askere gitmişti. 2 ay sonra da öldüğüne dair bir mektup almıştı askeriyeden. Neden?, Niçin?, Nasıl? Bu soruların hiç birinin cevabı yoktu gelen mektupta.

İki oğlu öldükten sonra Hemşin’den Sakarya’ya gelen üçüncü oğlu Ali’ye bir süre sonra ormanın bir bölümünü bırakmış ve yalnız yılları tek başına omuzlamıştı.

Arslan Bey gecenin sonunda,

-Biraz burnu sürtsün daha sonra bir çaresine bakarız,

deyince, gelenler bir oh çekmişler ve bu müjdeli haberi Ahmet’e ulaştırmak için tekrar yola koyulmuşlardı.

Arslan Bey bir kaç ay sonra oğlu Süleyman Ahmet’i aracılar vasıtasıyla Dereköy’e çağırdı. Yine aracılar vasıtasıyla ona ormanın bir bölümünü verdi. Kendine ev yapması içinde bir yer gösterdi.

Süleyman Ahmet, hanımı ve çocukları ile birlikte kestane kütüklerinden sadece balta ve nacak kullanarak  mertekler hazırladı. Dereden getirdiği taşlarla temelini yaptı. Temelin üzerine, yatay ve dikey olarak yine büyük kestane kütüklerinden kullandı. Merteklerden duvar çıktı. Saman ve çamurdan yaptığı harcı boşlukları kapatmak için kullandı. 20 gün içinde evini yaşanabilecek bir duruma getirdi.

Babasının evine çok uzak değildi yaptığı ev. Seslendiğinde yukarıdaki evden çocukları onu duyabiliyordu. Arslan Bey’in de istediği buydu. Oğlu ondan uzak dursun ama torunlarının bir seslenişte koşturarak yanına gelebilecek kadar yakınında olmalarını istiyordu. Oğluna karşı korkunç derecede sert olan ihtiyarın kalbi torunları ve gelini için sonsuz sevgiyle doluydu. Yemekleri asla yalnız yemez, torunları ve gelinini daima sofrada yanında görmek isterdi. Peki ya Süleyman Ahmet’i?

Onu asla bir kez bile çağırmadı. Aslında Süleyman Ahmet bu durumdan pek şikâyetçi değildi. Başında çocuklar olmadan daha rahat çalışabiliyordu. Zaten çocukluğundan beri babası sıkça evden ayrılır ve aylarca eve dönmezdi.

Tam 25 yıl boyunca babasını sadece uzaktan gördü. Ne bir selam, ne bir kelam edilmedi aralarında.

1967 yılında değirmende çalışırken büyük oğlu Süleyman geldi. Nefes nefeseydi.

-Baba, diye seslendi.

Geri dönüp baktı. Mısır çuvalını yere bıraktı.

-Ne var?

-Dedem.. Seni çağırıyor....

Süleyman Ahmet tekrar mısır çuvalını kaldırdı ama bu kez o güçlü kollarındaki kuvvet birden yok olmuştu. Bir süre sonra 25 yıl önce babasıyla konuştuğu o ahşap merdivenin hemen başındaydı.

25 yıl önce bu evin kapısına geldiğinde, bu 3 basamaklı tahta eşikten içeri girememişti. Bir kaç defa harmanın yakınına kadar gelmiş ama bu evden içeri adımını atmamıştı. Evin içinden kadınların hararetli konuşmalarını duydu. Belli ki çok kalabalıktı. Kapıyı açtı, içeri girdi. Babasını gördü. Kadınlar ve gençler açıldılar ona yol verdiler. Yatağın kenarına oturdu. Sonra kalabalığa çevirdi gözlerini. Bir anda hepsi dağıldı. Yapayalnız kalmışlardı.

Arslan Bey gözlerini araladı. Sonra oğluna baktı. Kısa nefesler alıp veriyordu. Kalın ve uzun kaşlarının hemen altındaki o mavi gözler hiç değişmemişti. Süleyman Ahmet çocukluk ve gençlik dönemlerinde hep bu mavi gözleri takip etmişti. Çok güzel bir adamdı babası. Uzun boylu ve yapılıydı. Çocukluğunda onun büyük ellerine hayranlık duyardı.

Yavaşça babasının bir elini, ellerinin arasına aldı. Başparmaklarını Arslan Bey’in elinin üzerinde bir sağa bir sola gezdiriyor, hafifçe okşuyordu. Sonra göz göze geldiler.

-İyi misin?,

dedi, babasına.

Arslan Bey derin ve uzun bir nefes aldı ve sadece

-Değilim,

diyebildi çok kısık bir sesle.

Öksürmeye başlayınca babasına su vermeye çalıştı. Babası kaşlarını yukarı kaldırınca istemediğini anladı. Bir süre daha öksürmeye devam etti. Öksürürken oğlunun elini sıkıyor, bitince tekrar gevşetiyordu.

-Hakkını helal et oğlum, dedi.

Süleyman Ahmet bir cevap veremeden babası tekrar öksürmeye başladı. Kafası önünde, babasının ellerine bakıyordu sadece. Elinin iyice gevşediğini hissetti. Yüzüne baktı. Arslan Bey’in gözleri yarı kapalıydı. Biraz sarstı babasını ve,

-Helal olsun baba,

dedi ve bir eliyle Arslan Bey’in yüzüne dokundu.

-Helal olsun baba,!!!

dedi tekrar.

Artık nefes almadığını fark ettiğinde,

-Helal olsun babaaaa!!

diye çığlık atarcasına bağırdı.

Dışardan bu sesi duyanlar feryat etmeye başladılar. Acı hıçkırıklar ve ağlaşmalar Dereköy’ün her yanından duyuluyordu. Babasının sakallarını okşadı. Yanaklarını sevdi. Eğildi, belki 40 yıldır hiç öpmediği yanaklarından defalarca öptü. Yarı açık gözlerini kapadı. İki elini karnının üstünde birleştirdi ve bütün gücü ve nefesiyle,

-Babaa!!

diye bağırdı. Ve onlarca kez tekrarladı. Sesi Dereköy’ün tepelerinden aşağıya dere kenarına kadar herkes tarafından duyuldu. Yavaşça doğruldu. Kapıyı açtı ve ahşap eşikten aşağı indi. O, dışarı çıkarken, torunlar, gelinler ve komşular da içeri girdiler.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Necdet Korkmaz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Sizce Sakarya'daki en başarılı belediye hangisi?
Tüm anketler