28 Şubat’ın yıl dönüme geldik, yirminci kez.
Üstelik bu yıl, 28 Şubat soğunu, 15 Temmuz sıcağıyla birlikte hatırlayacağız.
Darbelere “bir daha asla” demememize rağmen, nasıl olup da yine bir darbe kalkışmasıyla karşı karşıya kaldığımızı konuşacağız.
Darbeler tarihini, toplum ve siyasetin aldığı darbeleri, darbenin bu coğrafyanın kaderiymiş gibi algılanmasına yol açan yapısal sorunları ele alacağız.
Herkes, kendi durduğu yerden, kendi kişisel hikâyesinden hareketle, kendi 28 Şubat’ını anlatacak.
Ve tam ortada duran şu soru, farklı farklı cevaplar alacak:
“28 Şubat neydi sahiden?”
Kendi adıma bu soruya vereceğim ilk cevap, son kalıntılarının daha birkaç gün önce kalktığı başörtüsü yasağıdır.
İmam-hatip liselerine getirilen ama sonrasında tüm mesleki eğitimi katleden katsayı engelidir.
Kuran eğitimine, hafızlık eğitimine darbe vuran yaş sınırıdır.
Medyada Müslüman kimliğin itibarını sıfırlamak üzere yapılan sansasyonel haberlerdir, sahte kurgular, suni aktörler ve aktrislerdir.
Hâkimlerin ve savcıların otobüslerle kışlalara taşınmasıdır.
Rektörlerin cübbelerini üniformaya çevirerek, kampüsleri kışlalaştırmasıdır.
Tüm bunların toplamını aldığımızda, 28 Şubat, İslami kimliğin kamusal hayattan kovulması çabasıdır.
Onlarca yıllık darbe düzenine karşı başka bir alternatifi işaret eden İslami uyanış sürecine, devletin gücü ve iktidarıyla müdahale edilmesidir.
28 Şubat, bürokraside tek tip bir zihniyetin hâkimiyetidir.
Medyada “yukarıdan gelen telefonların” manşet attığı tek sesliliktir.
Yargıda iktidara göre siyasi kararlar alınmasıdır.
Akademide YÖK vesayetidir.
Sivil toplum örgütlerinin iktidarın ajandasına göre hareket etmesidir.
Peki, o dönem tüm bu yaşadıklarımıza 28 Şubat deyince, bugün yaşadıklarımıza ne diyeceğimizi de düşünmemiz gerekmeyecek mi?
Ya da şöyle sorayım:
Aktörlerin değişmesi, mağdurların değişmesi, mağduriyet biçimlerinin değişmesi, bize 28 Şubat’ın bittiğini mi göstermektedir, yoksa şekil değiştirdiğini mi?
Bana kalırsa değiştiğini…
Tabi, bunun tam tersi de iddia edilebilir.
İşte burası, 28 Şubat’a sizin ne anlam yüklediğinize bağlıdır.
Benim için 28 Şubat, her darbede, her darbe sürecinde olduğu gibi, devlet iktidarının ele geçirilmesi suretiyle uygulanmak istenen bir toplum mühendisliğidir.
Toplumun devletsel bir dönüşüme tabi tutulması projesidir.
Ankara’nın merkezi gücünü ve otoritesini ele alarak, topluma istediği gibi gömlek biçip, giydirme isteğidir.
Dolayısıyla, 28 Şubat, her darbede olduğu gibi, en temelde bir zihniyet, bir sistem meselesidir.
Sürecin işleyişi farklılaşsa da, sürece hâkim olan zihniyetin ayniliğini sürdürdüğü bir darbe silsilesinin o dönemki halkasıdır.
Devlet iktidarını elinde tutanların, toplumun tamamını zapturapt altında tutma çabasıdır.
Kendi iktidarına yöneldiğini düşündüğü her türlü riske karşı teyakkuza geçmek ve onu ya iktidarının içine alarak eritmek; şayet mevcut düzene bitiştiremiyorsa o zaman da onu etkisiz hale getirmek için hakkaniyetten, adaletten, özgürlükten vazgeçmektir.
İşte tam da bu noktada, ben 28 Şubat’ı, maalesef, başarılı bir darbe olarak görüyorum.
28 Şubat öncesinde, sistemin topluma baskıcı, yozlaştırıcı ve dayatmacı politikalarına karşı çareyi, çözümü, başka bir alternatifi işaret eden İslami uyanış süreci; vardığımız şu günlerde, topluma hak, adalet ve ahlak timsali bir siyaseti ima etmiyorsa, 28 Şubat amacına ulaşmış demektir.
Eski ve yeni iktidar biçimleri birbirine benzemişse, eski ve yeni iktidar söylemleri aynileşmişse, başka bir ifadeyle, oyun düzeni değişmemişse, oyuncunun kim olduğunun ne önemi var ki?
28 Şubat’ın aktörleri “28 Şubat, gerekirse bin yıl sürecek” demişlerdi.
Umarım, 28 Şubat’ın bittiğini söyleyenler, bugün neden “gerekmediğini” de düşünürler.
* * *
Bitirmeden önce son bir hususu ifade etmek istiyorum:
15 Temmuz’un darbeci yapılanmasının, 28 Şubat’ın darbeci aktörleriyle nasıl bir ortaklık içinde olduğunu genç yaşlarımda yaşayarak tecrübe ettim.
Sonra, okuyarak öğrendim ki, bu kirlilik 12 Eylül darbesinden de aynıymış.
Aynı delikten iki kez ısırılmışken, 28 Şubatı görmüşken, yaşamışken; insan nasıl aldanabilir, aldatılabilir, gerçekten merak ediyorum…
Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.