"Coğrafya kaderdir" demiş İbni Haldun.
Şüphesiz öyledir fakat bu söze hak verirken, ne coğrafyayı tek başına fiziksel mekân, ne de kaderi tamamen kendi irademizin dışında şekillenen bir belirleyicilik gibi algılayalım.
Söz konusu coğrafya; konumu, iklimi, tabiatı, doğal kaynakları ile birlikte yaşadığımız mekânı kast ettiği kadar o coğrafyadaki her türlü beşeri oluşumu, birikimi ya da mirası da kapsamaktadır.
Burada, zannediyorum, coğrafya ile birlikte siyasal, toplumsal, kültürel düzenleri ve bunların birbiriyle etkileşiminin oluşturduğu sistemi bir bütün olarak gözetmekte fayda var.
Kaderin belirleyiciliğini de, ilahi kudretin insan hayatını onun iradesinden bağımsız bir şekilde kurgulaması ve insanı o kurgunun esiri etmesi şeklinde değerlendirmeyelim.
Kader ile söz konusu olan da, tarihe ve topluma yön veren yasaların değişmezliğidir.
İnsan doğup, büyüyüp, ölmesi gibi toplumların ya da düzenlerin de ortaya çıkması, gelişmesi ve çöküp gitmesi belirli bir kaderledir.
Kader, yani ölçü…
Kabul edelim ki söz konusu Ortadoğu, Mezopotamya yahut Anadolu coğrafyası olunca, bu kader epey bir zorlaşıyor.
İnsanlığa yurt olmuş en eski coğrafyanın başında geliyor burası.
Tarih boyunca çok acıyla yoğrulmuş topraklar.
Ne zaman yaşadıklarımıza bakıp, olayları tarihsel bir bağlam ve süreklilik içinde değerlendirsem, sormadan edemediğim bir soru geliyor aklıma:
"Tüm bu acılar, geçmişin tüm o acıları gerçekten ne uğrunaydı?"
Ve dönüp dolaşıp bu soruya verdiğim cevap son tahlilde şöyle oluyor:
“Üç günlük dünya saltanatı uğruna.”
Allah’ın, insanı oyalayan ve asıl imtihanını unutturan bu dünyanın akıl ve gönül çeldiriciliğine karşı uyarmasına rağmen; bu uyarının dikkate alınmamasının sonuçlarını yaşıyoruz her defasında.
Bu coğrafyanın kaderi acı ile yoğrulmuşsa, tarih boyunca bu toprakları bir türlü barışın, kardeşliğin, adaletin ve esenliğin yurdu kılınamamışsa, bu acı gerçeğin en temelinde yatan nedeni, insanoğlunun güç ve iktidar hırsında aramak gerekli.
Şu koca evrende nokta kadar dahi yer teşkil etmeyen dünyanın beşeri tarihine ve coğrafyalarının kaderlerine bir bakın.
Hangi dönemine bakarsanız bakın, göreceksiniz ki yeryüzünde Allah'ın verdiği rızıkla yetinerek eşitlenmek yerine hep daha fazlasına göz dikenler çıkmış.
Kimisi doğrudan kendisini kutsal bir irade, otorite gibi sunmuş; kimisi ise kendi şahsi çıkarlarını ‘kutsal dava’ diye sunmuş.
Kimi fiziksel güç, kimisi ise ikna gücüyle insanları iktidarına değilse de istikbarına ortak etmiştir.
Kendi dünya saltanatlarını kurmak için verdiği amansız mücadeleye çeşitli yollardan kattığı insanlarla birlikte tarihe yön vermiştir.
Peki, tüm bu saltanat kavgaları başarılı olmuş mudur?
Bu sorunun cevabı, başarıdan ne anladığınıza bağlı olarak değişebilir.
Eğer güç ve ihtişam sahibi olmak sizin için bir değer ifade ediyorsa, tarihte sizin başarı ölçütünüze uyan güç ve iktidar sahiplerinden çok sayıda bulabilirsiniz.
Fakat erdem, adalet ve ahlak sahibi olmaksa sizin için asıl değerli olan, o zaman bu değerlere sahip çıkanların sayıca az kaldığını fark edersiniz.
Tıpkı, Asr suresinde Allah’ın beyan ettiği gibi:
“Düşün zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki, insan ziyandadır; meğer ki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden...”
Akıp giden zaman boyunca insanlık, ömrünü yeryüzünü adalet ile imar etmek yerine, güç ve çıkar mücadelesiyle ifsat etmiştir.
Şüphesiz Allah’ın kaderi onlar ve kurdukları düzenler için de tecelli etmiştir fakat bedeli, tarih boyunca ağır olmuştur.
Şimdi kaderimiz olan şu coğrafyayı bir gezin, tarihte kalan ne çok taht göreceksiniz.
Velev ki bir zamanlar üzerinde oturan beyler, hükümdarlar, şahlar, padişahlar, sultanlar anıldığında insanların dizlerini titretsin, yine de o tahtlar ve saltanatlar müzelik olmaktan kurtaramamışlar kendilerini.
Düşünüp, ibret almalı değil mi?
Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.