Bu gün size mini bir hikaye anlatmak istiyorum. Her hikayede mutlaka kendimize çıkaracak bir pay hisse vardır diye düşünenlerdim.
Umarım az sonra okuyacağınız hikayeden de kendine pay çıkartacak birileri olur.
Anadolunun bir ilçesinden geçiyor bu hikaye. Hikaye dediğime bakmayın benim kendi başımdan geçen bir anı bu. Bu anı her aklıma geldiğinde, ne kadar doğru bir yolda, boyun eğmeden, sabırla ilerlediğimin farkına varırım.
Ve bu yolda kararlarımı kendim verdiğim için, dikeninden taşından hiçbir zaman yılmadım.
Gelelim hikayemize…
Aile olarak, dedemden tutunda, babam, amcalarım ve üçüncü kuşak ağabeyim hep esnaf hayatının içinden olduk.
Ailenin ilk torunu olarak, esnaflığa ilk adımı ağabeyim attı. Babamların yanında aldığı mesleki bilgi ve zanaatı, mektebini okuyarak, daha iyi yerlere getirdi. Hem alaylı, hem mektepli oldu anlayacağınız.
Ağabeyim çıktığı yolda başarılı olunca ve benim yaşım kendini bilecek yaşlara gelince, aile geleneğine bozmayarak, “Hiç olmazsa elinde zaanatı olsun” düşüncesiyle ben de 8-9 yaşların yaz tatili ile birlikte ekmek teknemizde yerimi aldım.
Babam, sabahları 8.00 gibi gelir, dükkanı açar, bize kalfalara ve diğer çıraklar dükkanı yarım saatliğine bırakır giderdi. O günün benim ilk günüm, olması nedeniyle hevesle dükkana gittim. Kalfalara dükkanı açan, babam daha sonra sabah temizliği yapmamız her zaman ki gibi dükkandan çıktı.
Ekmek teknemizde ilk gün heyecanı yaşayan ben, sağda solda boş boş dolaşırken, kalfamız yanına çağırarak elime süpürgeyi tutturdu. Ben önce süpürgeye sonra kalfamıza bakarak, “Ne yapacağım bunu” dedim. Kalfam hafif tebessüm ederek ‘Dükkanı süpüreceksin” dedi. Ben suratımı asarak, “Ben usta oğluyum, diğer çocuk süpürsün diyerek” gittim babamı koltuğuna oturdum.
Anadolu insanı o dönemlerde, çocuklarıyla ilgili şu fikre sahipti, “Yaz tatili çocuğu bir işe çırak olarak verelim, zanaat öğrensin. Okumazsa tercih ettiği işe devam eder.” Haliyle, benimle aynı gün işe başlayan diğer çırak, elinde süpürge başladı, dükkanı temizlemeye. O günüm, babamın koltuğunda oturarak, “Babam koltuğuna otundum” düşüncesinin mutluluğuyla geçti.
Ertesi gün yine aynı hevesle babamın koltuğuna sahip çıkacağım düşüncesiyle aynı saatte dükkanı gittim. Dükkanı açtıktan sonra kalfam yine süpürgeyi göstererek, temizlik sırasının bende olduğunu söyledi. Ama ben, tekrar babamın koltuğuna geçerek oralı bile olmadım. Koltuk dediğime bakmayın.. O bildiğiniz süslü deri kaplı, oymalı koltuk değil. Rahmetli dedemin iş yerini açtığı ilk günden itibaren oturduğu ve ardından babamlara yadigar bıraktığı tamir tezgahı, kasa ve saldalyesinde geçirdim günümü.
Ertesi günde o emektar tezgaha oturma hevesiyle, “Dükkanı sahibi benim” edasıyla koşturdum dükkana. Yalnız bu sefer bir farklılık vardı. Dükkanı açıp temizlik için uzaklaşan babam, tezgahında oturuyordu. Allah’ın selamını vererek girdim dükkana. Hemen babamın yanına gelip dikildim. Babam önce gülümsedi, ‘Hoş geldin’dedikten sonra. “Bu gün dükkanı süpürme görevi sende. Önce hafif bir sula, bir iki dakika sonra dükkanı süpür” diyince, bir anda suratım asıldı. Önce benimle aynı gün işe başlayan çocuğa bakarak, babama onu işaret ettim. Babam, kaşını kaldırarak, “Bu gün sıra sende!” cümlesini tekrarladı. Ben istem dışı cevapla “Baba ben senin yanına oturacağım” dedim. Burada konuyu bölerek vurgulamak isterim, o an babamın verdiği cevapla, bugün ilerlediğim yolun rotasını çizdiğimi söyleyebilirim. Babam ciddi bir ifade ile, “Eğer burada oturmak istiyorsan önce eline süpürge almalısın, toz yutmalısın. Ardından toz bezi alıp vitrini temizlemelisin. Bir süre sonra kalfalarına malzeme taşımaya başlarsın. Taşıdığın malzemeler sana ağır gelmemeye başlayınca eline alet edavat alırsın. Eline aldığın alet edavat vücudunun ve beynin bir parçası olduktan sonra bu koltuk seni baş tacı eder..” dedi.
Aradan yıllar geçmesine rağmen bu anı ve babamın cevabı hala aklımın bir kenarındadır. Zaman zaman şöyle bir kendini gösterir, sonra tekrar yerine döner. Şimdi herkes şunu merak ediyordur, “Şener bunu neden yazdı?” Cevabını hemen vereyim..
“Bu gün etrafımızda, toz yutmadan, yağmur çamur görmeden, eline süpürge almadan, çırak olmadan siyaseten ve destekçileri sayesinde koltuk sahibi olan o kadar çok insan var ki. İşi gücü bırakıp sağ sola iş öğretiyorlar. Bu nedenle bu anıyı paylaşmak istedim.
Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Sakarya Yenihaber Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sakarya Yenihaber Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sakarya Yenihaber Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sakarya Yenihaber Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.