"Yaz dostum," desen de had bilirim.
Ama yazacağım...
Sana isminle hitap edeceğim. Çünkü biz de büyüdük be Barış...
Senin yaşındayız...
Yazıyorum dostum...
Güzel sevmeyene hala adam demiyoruz!
Selam almayana da yiğit.
Hala, kimse mal ile göçemedi öbür tarafa.
Ve hala, kim haklı kim haksız çözemedik be Barış...
Önemli mi ki?...
Birlik bozulduktan, dirlik kalmadıktan sonra...
Zormuş be Barış...
Kimseyi incitmeden, ayrıştırmadan, maneviyatı eksiltmeden yürümek ... "Kayaların çocuğu" olduğumuzu hatırlatmak zormuş...
Bu taşı toprağı bir arada tutmak ...
Biliyor musun?
"Sarı çizmeli Mehmet ağa" kimsenin hesabını ödemiyor artık. Hesaplar tahtada...
Yer kalmadı kara tahtada...
"Ahmet bey" ise sakladı ceketini kilitli bir sandığa.
Ama her yeni gün, yine nasip ve kısmetini veriyor isteyene.
Bol bol!...
Ne" hendek geçebildik ne de bir arpa boyu yol alabildik" Barış.
Ama daha bir ayrıştık... Gözünün üstünde kaşı olanla...
Hala, "Zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü"..
Anlayacağın Barış biz aynı tas, aynı hamam.
"Bir arpa boyu" ilerleyemedik.
Ama, yüz arpa boyu geriledik.
Bizler büyüdük "Arkadaşım Eşek" kadar olduk amma...
Hala yeriz birbirimizi.
Hala, "doğru söyleyen kovulur dokuz köyden" Barış.
Korkar olduk...
Cesaret!...
"Boşa geçmiş ömre yaşam denmiyor" demiştin.
Doldurmaya çalışıyoruz, birileri boşaltırken...
Savaş büyük be Barış...
Dört bir yandan...
"İşte hendek, işte deve" misali...
Bir görsen halimizi!...
"Boşa koysan olmaz, dolusu alır mı?
"A"de bakayım.
Bide "Y" de...
Bide "I"
Oku bakayım.
"Ayı!..."
Barış!...
Söyleriz hala bu nakaratı...
Gerekli!...
Bak amaaa; en kötümüz bile "bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı" nı bilir. Bunda iyiyiz hala.
Evdeki hesabı hala çarşıya uyduramadık...Bir yanlışlık yapıyoruz ama, bulamadık hala...
Hala aşıklar kör.
Birde ideolojik aşıklar çıktı başımıza, hepten kör...
Hala, "Gönül ferman dinlemiyor", kota koyamadıkları tek şey bu galiba.
Dünya "Süleyman"a kalmadı ama hala öğrenemeyenler var.
Kendilerine kalacak sananlar...
Saraylar, hanlar, hamamlar...
"Diral dede"nin düdüğü hala çalar "Destur" diye
Anlayana be Barış...
İştahlar çok arttı...
"Maşallah ne bu iştah böyle"...
Yetim hakkı yemeden, helalinden kazandıysa eyvallah...
Öğrendik be Barış!...
"Olmaya devlet Cihanda bir nefes cihat gibi..."
Zaman öğretiyor her şeyi.
Bide sürttürmüyor mu? Galiba sır da burada...
"Nane limon kabuğu" tarifin hala makbul biliyor musun?
Hele ki şu günlerde...
Ama geçecek. "DÖNENCE"yi bekliyoruz. "Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor".
Aydınlık yakın.
"Ben bilirim" Barış. Öğrendim!...
Öğrettin...
Kendine ait giysilerinle, modern bir Dede Korkut'tun sen.
Atasözlerimiz ve deyimlerimizi şarkılarının arasında bize öğrettin.
Dağ taş gezdirdin bu toprakları bize.
İnsanımızı söyledin, aynı olduğumuz, bir olduğumuz, bir kızdığımız, sevindiğimiz insanlarımızı.
Osman, Kezban, Zehra, Ahmet, Mehmet Ağa, Süleyman...vb....
Hep biziz..
Bir daha, bir daha dinlemeli senin şarkıları.
Heyyy, ne demiş bu Barış diye.
Çok şey demişsin be Barış ...
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az misali...
Ülkenin dört bir yanından hikayeler derleyip rengarenk efsaneler anlattın.
El oldun, el verdin.
Önce bize, sonra çocuklarımıza.
Kolay değil. "Kayalar'ın oğlu" olmak.
Yüzyıllık ulu çınar gibi...
"Müsaadenizle çocuklar" diyerek bir pazar gecesi gittin. Tam 22 sene önce.
Biz seni unutamayız ki "Can bedenden çıkmayınca".
Yaz dostum, yaz ki hafızamızı, insanligimizi tazeleyelim. Yüzyıllar öncesinden gelen sağlam düşüncelerimiz, bilge deyislerimizle yürekte, kitapta ve sokakta yalanı yenebilelim.